Buradasınız
Anasayfa > Yayınlar > Örgütlü Suçlar

Örgütlü Suçlar

Birden fazla kişinin fail olarak katılımının zorunlu olduğu suçlardan yakınsama suçlarındandır. Bu suçun işlenişine katılımda bulunan kişiler, aynı yönde hareket etmektedirler ve aynı amacın gerçekleşmesini hedeflemektedir.

Bu suç tanımından da anlaşılacağı üzere söz konusu suç en az üç kişi ile işlenebilir. 5271 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. Madde ve devamında ele alınan bu suç ceza yargılamalarında en çok karşılaştığımız suç tiplerinin başında gelmektedir.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma

            Madde 220- (1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

            (2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

            (3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.

            (4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.

            (5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.

            (6) (Değişik: 2/7/2012 – 6352/85 md.) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.(Ek cümle: 11/4/2013-6459/11 md.) Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.

            (7) (Değişik: 2/7/2012 – 6352/85 md.) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir.

            (8) Örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (1)

5271 SAYILI TÜRK CEZA KANUNUNUN SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇU YÖNÜNDEN MADDE GEREKÇESİ İS EŞU ŞEKİLDEDİR.

MADDE 220.– Kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek ile bu amaçla kurulmuş örgüte üye olmak, işlenmesi amaçlananlardan ayrı suçlar olarak tanımlanmıştır.

Örgüt kurmak, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından sadece bir araç niteliğindedir. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye sokmaktadır. Ayrıca belirtilmelidir ki, suç örgütü, amaçlanan suçları işle­mede bir kolaylık sağlamaktadır. Bu nedenlerle, işlenmesi amaçlan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller, ayrı suçlar olarak ta­nımlanmıştır.

Bu suç tanımı ile korunan hukukî değer, kamu güvenliği ve barışıdır. Kamu güvenliği ve barışının bozulması ise, bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyecektir. Bu nedenle söz konusu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasada güvence altına alınmış olan hak ve öz­gürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmaktadır.

Maddenin birinci fıkrasında, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek suçu tanımlanmıştır. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik ha­reketli bir suçtur. Bu seçimlik hareketler, suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmektir.

Örgüt, soyut bir birleşme değildir, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki hâ­kimdir. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Bu ilişki dolayısıyla örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır.

Örgütün varlığı için suç işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeter­lidir. Örgüt, niteliği itibarıyla, devamlılık arzeder. Bu itibarla, kişilerin belli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde, örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur. İştirak ilişkisinden bahsedebilmek için, suç ortakları nezdinde suçun, konu veya mağdur bakımından somutlaşması gerekir. Buna karşılık, örgüt yapılanmasında, işlenmesi amaçlanan suçların konu veya mağdur iti­barıyla somutlaştırılması zorunlu değildir.

Madde metninde, suç işlemek amacına yönelik örgütün varlığı için as­gari üye sayısı belirlenmemiştir.

Suç işlemek için örgüt kurulması bir somut tehlike suçudur. Her ne kadar en az iki kişinin belli amaç etrafında suç işlemek üzere devamlı surette fiilen birleşmesi suretiyle örgüt meydana gelebilirse de; kurulan örgüt, gü­dülen amaç bakımından somut bir tehlike oluşturmayabilir. Bu nedenle, ör­gütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması aranmalıdır. Bu bakımdan, ör­neğin sadece üç kişinin bir araya gelmesi, devletin ülke bütünlüğünü boz­maya yönelik suçları işleme açısından somut bir tehlike taşımayabilir; buna karşılık, ekonomik çıkar sağlamaya yönelik suçlar açısından elverişli olabi­lir.

Bu suç, bir amaç suç niteliği taşımaktadır. Bu nedenle, söz konusu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Kişiler, suç işlemek amacıyla bir ör­gütlenme yapısı içinde bulunmalıdırlar. İşlenmesi amaçlanan suçların türü veya niteliği, sadece bu suç için öngörülmüş olan alt ve üst sınırlar arasında somut cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilir.

İkinci fıkrada, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Örgüte üye olmak, fiilî bir katılmadır. Örgüte üye olmak için örgüt yöneticilerinin rızasının varlığına gerek yoktur. Tek taraflı iradeyle de katılmak mümkündür.

Üçüncü fıkraya göre, örgütün silâhlı olması, bir ve ikinci fıkrada ta­nımlanan suçların daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektiren nitelikli unsurunu oluşturmaktadır. Suç örgütünün silâhlı olup olmaması veya sahip olunan silâhların cins, nitelik ve miktarı, somut tehlikenin belirlenmesi veya var olan somut tehlikenin ağırlığı bakımından dikkate alınmalıdır.

Dördüncü fıkraya göre, örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunacaktır.Bir veya ikinci fıkrada tanımlanan suçlardan dolayı cezaya hükmedilebilmesi için, ayrıca örgütün amacı çerçevesinde bir suçun işlenmesi gerekmez. Örgütün faaliyeti çerçevesinde ayrıca suç işlenmesi hâlinde, hem bir veya ikinci fık­rada tanımlanan suçtan hem de amacı oluşturan suçtan dolayı gerçek içtima kurallarına göre cezaya hükmedilmelidir.

Maddenin beşinci fıkrasında, örgüt yöneticilerinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırıl­ması gerektiği kabul edilmiştir.Örgüt yapısı içinde, kendisine suç işlemek gibi örgütün amacına uygun bir görev verilen kişi bu görevini yerine getir­mezse, hemen yerine bir diğeri rahatlıkla ikame edilebilmektedir. Bu ne­denle, örgütün yöneticisi konumunda olan kişiler, örgütün faaliyeti çerçeve­sinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak sorumlu tutulmalıdır­lar.

Altıncı fıkraya göre, örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olma­makla beraber, örgüt adına suç işleyen kimsenin örgüt üyesi olarak kabul edilmesi ve bu nedenle de sorumlu tutulması gerekir.

Yedinci fıkrada, örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişinin,örgüt üyesi kabul edilerek cezalandırılması öngörülmüştür. Bu nedenle, “örgüte yardım ve yataklık” adıyla ayrı bir suç tanımlaması yapılmamıştır. Bu kav­ram altında söz konusu edilen fiiller, nitelik bakımından örgüte üye olmak dolayısıyla sorumluluğu gerektirmektedir.

Maddenin sekizinci fıkrasında, örgütün veya amacının propagandası­nın yapılması suç olarak tanımlanmıştır. Bu propagandanın basın ve yayın yolu ile işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırıl­mayı gerektirmektedir.

YARGITAY IN TCK M. 220 KAPSAMINDA VERMİŞ OLDUĞU BERAAT KARARINA BİR ÖRNEK VERECEK OLURSAK;

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2012/6-1490

K. 2013/59

T. 19.2.2013

• SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA ( Mağdurların Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma ve Suç İşlemek Amacıyla Kurulmuş Örgüte Üye Olma Suçlarından Açılan Kamu Davasına Katılmalarına Karar Verileceği – Dolandırıcılık ve Hırsızlık Nedeniyle Zarar Gördükleri )

• SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA KURULMUŞ ÖRGÜTE ÜYE OLMAK ( Mağdurların Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma ve Suç İşlemek Amacıyla Kurulmuş Örgüte Üye Olma Suçlarından Açılan Kamu Davasına Katılmalarına Karar Verileceği )

• KAMU DAVASINA KATILMA ( Mağdurların Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma ve Suç İşlemek Amacıyla Kurulmuş Örgüte Üye Olma Suçlarından Açılan Kamu Davasına Katılmalarına Karar Verileceği – Dolandırıcılık ve Hırsızlık Nedeniyle Zarar Gördükleri )

• YAĞMA SUÇUNDAN DOĞRUDAN ZARAR GÖRME ( Mağdurların Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma ve Suç İşlemek Amacıyla Kurulmuş Örgüte Üye Olma Suçlarından Açılan Kamu Davasına Katılmalarına Karar Verileceği )

• DOLANDIRICILIK SUÇUNDAN ZARAR GÖRME ( Mağdurların Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma ve Suç İşlemek Amacıyla Kurulmuş Örgüte Üye Olma Suçlarından Açılan Kamu Davasına Katılmalarına Karar Verileceği )

5237/m.220

ÖZET : İtirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma suçları ile sınırlı olarak yapılmıştır. Uyuşmazlık; suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma suçlarında kamu davasına katılmanın mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Yerel mahkemece, mağdurların sanıkların işlemiş oldukları yağma ve dolandırıcılık suçlarından doğrudan doğruya zarar gördükleri kabul edilerek kamu davasına katılmalarına karar verilen somut olayda; mağdurların suç örgütünün organizasyon kabiliyeti, işlemeyi amaç edindikleri ve işledikleri suçlar ile örgütün korkutuculuğu nedeniyle sanıkların cezalandırılmaları istenen fiileri ile haklı çıkarlarının zedelendiği anlaşıldığından suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından da davaya katılmalarına karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

DAVA : Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, yağma, yağmaya teşebbüs, dolandırıcılık, tehdit ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından sanıklar H. İ. B., A. Ö., K. T. ve H. D. hakkında açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda;

1- Sanıkların, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından beraatlarına,

2- Sanıklar H. İ. B., A. Ö. ve K. T.’un katılan H. T.’a yönelik yağma suçundan TCK’nun 149/1-c ve 62. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis,

3- Sanıklar H. İ. B. ve A. Ö.’nın şikayetçi Ö. Ş.e yönelik yağma suçuna teşebbüsten TCK’nun 149/1-c, 35/2 ve 62. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis,

4- Sanıklar H. İ. B., A. Ö. ve K. T.’un katılan R. K.’e yönelik dolandırıcılık suçundan TCK’nun 158/1-2 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 2.000 Lira adli para,

5- Sanık H. D.’ın şikayetçi A. G.’e yönelik dolandırıcılık suçundan TCK’nun 158/1-2 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 5.000 Lira adli para,

6- Sanık H. İ. B.’un 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan, aynı kanunun 13/1 ve TCK’nun 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 375 Lira adli para,

7- Sanık H. İ. B.’un şikayetçi H. Ö.’e yönelik tehdit suçundan TCK’nun 106/2-a ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.03.2010 gün ve 266-143 sayılı hükmün, katılanlar H. T. ve R. K. vekilleri, sanıklar H. İ. B., A. Ö. ve K. T. müdafileri ile sanık H. D. tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 08.10.2012 gün ve 16932-17154 sayı ile;

“… I- Sanık A. Ö., H. İ. B., K. T., H. D. hakkında suç örgütü kurmak ve üyesi olmak suçundan kurulmuş olan beraat hükümlerinin katılanlar R. K. ve H. T. vekillerince temyiz isteminin incelenmesinde;

Katılanların suç örgütü kurmak ve üyesi olmak suçlarında doğrudan doğruya suçtan zarar gören konumunda olmadıkları anlaşıldığından, vekillerinin bu suçlardan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi gereğince, tebliğnameye aykırı olarak reddine,

II- Sanıklar A. Ö. hakkında yağma ve yağmaya kalkışmak, H. İ. B. hakkında yağma, yağmaya kalkışma, dolandırıcılık, 6136 sayılı Yasa’ya muhalefet, tehdit, sanık K. T. hakkında yağma ve dolandırıcılık, sanık H. D. hakkında dolandırıcılık suçlarından kurulmuş olan mahkumiyet hükümleri ile sanık H. İ. B. hakkında dolandırıcılık, sanık H. D. hakkında yağmaya kalkışmak suçundan kurulan beraat hükümlerinin incelenmesine gelince;

Sanıklara yüklenen, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve üyesi olmak suçlarından verilen beraat kararlarının temyiz isteminin Dairemizce reddedilmiş olması karşısında; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23/02/2010 gün, 2009/8-151 sayılı kararında da belirtildiği gibi, inceleme konusu diğer suçların örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmiş sayılamayacağı gözetilip, suçlar arasındaki hukuki ilişki kesilmiş olduğundan ve doğal yargıç ilkesi, savunma hakkı, özel görevli Mahkemenin görev alanının sınırlı oluşu da dikkate alınarak anılan suçlar yönünden görevsizlik kararı verilerek, dosyanın genel görevli ve yetkili Mahkemeye gönderilmesi zorunluluğu…”,

Gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise … gün ve … sayı ile;

“… ( 1 ) nolu bozma nedenine ilişkin olarak; “5271 sayılı CMK`nun 250. maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerince, bu madde kapsamında yargılama yapılan suç işlemek için örgüt kurmak suçundan yapılan yargılamaya, örgütün gerçekleştirdiği suçlardan mağdur olanların, örgüt suçuna ilişkin davada da katılan sıfatını alıp alamayacağına dairdir.

Bu konuda Yargıtay daireleri arasında tam bir uyumun olduğu söylenemez, zira bazı daireler, bir takım örgüt suçlarında mağdurların suçtan zarar görmeleri nedeniyle katılan sıfatını alabileceklerine karar verirken, çoğu zaman bazı daireler de, bu suça katılmanın mümkün olamayacağına, dolayısıyla da, bu suçtan verilen kararların mağdurlar tarafından temyizinin mümkün olamayacağına karar vermektedirler.

Nitekim, somut olayımızda da Yüksek Yargıtay 6. Ceza Dairesi katılanların, suç örgütü kurmak ve üyesi olmak suçlarında doğrudan doğruya suçtan zarar gören konumunda olmadıkları anlaşıldığından, vekillerinin bu suçlardan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK`nın 317. maddesi gereğince itirazın reddine karar vermiş bulunmaktadır.

Kanaatimizce suç örgütünün korkutuculuğu bağlantılı diğer suçların işlenmesini kolaylaştırdığı gibi, mağdurların bu suçların kendileri aleyhine işlenmesi sırasında, karşı koymalarını, suçu ihbar veya şikayet etmelerini de zorlaştırmaktadır. Örgütün varlığına inanan veya bu yolda kanaat edinen mağdurlar, kapıldıkları korku ve endişeyle de suç faillerine çoğu zaman direnmekte, şikayette, ihbarda zorlanmaktadırlar.

Bu nedenle örgüt kurmak suçundan mağdurların doğrudan doğruya suçtan zarar gören konumunda olmadıklarını söylemek olası değildir.

Somut olayımızda da dosya kapsamından görüleceği üzere, mağdurlar örgütün var olma ihtimalinden korku ve endişeye kapılmışlardır.

Hem sırf bu nedenle, hem de, daireler arasındaki içtihat farklılığını gidermek bakımından, Yüce Yargıtay Genel Kurulunca bu konunun değerlendirilerek, örgüt kurma suçunda da, mağdurların yargılama sırasında davaya katılan sıfatıyla iştiraklerinin önü açılmalıdır…” Düşüncesiyle,

( 2 ) nolu bozma nedenine ilişkin olarak ise;

“CMK`nun 250. maddesi ile görevli mahkemeler, Ağır Ceza Mahkemesi emsali olarak örgütlenmiştir.

CMK`nun 250. maddesi ile görevli mahkemede, dava CMK`nun 3, 4 ve 8. maddeleri uyarınca bağlantılılık sebebiyle özel yetkili Ağır Ceza Mahkemesine açılmaktadır.

Mahkeme yargılamanın başında yetkisine girmeyen suçlarda 252/1-g maddesine göre görevsizlik kararı verebilir. Ama bunu yapmayarak örgütün var olma ihtimalini düşünerek yargılamaya devamla bir hüküm vermesinde usule aykırılık söz konusu değildir.

Bu konuda yasal hiçbir engel de bulunmamaktadır.

Somut olayımızda, Özel yetkili Ağır Ceza Mahkemesinin bağlantılılık kuralını benimseyerek yargılama yapmış ve sonucunda delilleri, sübutu ve vasfı tartışarak bir sonuca varmıştır.

Özel yetkili Ağır Ceza Mahkemesi kendi yetkisine giren suçta beraat kararı verirken dosya içerisinde bağlantılılık sebebiyle birlikte değerlendirilen delilleri ( tanık, belge, tutanak, bilirkişi raporu, doktor raporu vb. ) kabul ve ret ederek bir sonuca varırken gelecekte görevsizlikle gönderilen mahkemenin hakiminin de yargılama faaliyetlerini kısıtlamış olacaktır.

Özel yetkili mahkeme eylemin nitelendiriliş biçimine göre kendisini görevli kabul ederek yargılama faaliyetine başlamış ve kanıtları toplayarak eylemin nitelendirmesine girmiştir. Ancak bu durumda uygulamayı yapması gerekir ki bu hal dava ekonomisine, adalet dağıtımındaki istikrar ve sürat ilkeleri ile hukuka da uygun olur.

… Şayet özel yetkili mahkeme kendi yetkisine giren suçta beraat kararı verirken, yargılamanın başlangıcında bağlantılı olduğu düşünülen diğer suçlar nedeniyle görevsizlik kararı verecek olursa, uzun yıllar sürebilecek örgütlü davalarda CMK`nun 7. maddesi karşımıza çıkmaktadır. Bu takdirde görevsiz mahkemede yapılan işlemlerin tekrarlanması mümkün olmayan işlemlerin dışında tüm işlemlerin yenilenmesi gerekmektedir. Bu durumda, davaların aşırı uzamasına, zamanaşımı tehlikesine, mağdurların olumsuz psikolojiye düşmelerine ve AİHS.nin adil yargılama hükmüne açık aykırılık oluşturacaktır.

Bunun neticesinde de, büyük tazminatların ödenmesinin kaçınılmaz olacağı da açıktır.

Bu nedenlerle, adaletin bir an evvel tecellisi için, Özel yetkili Ağır Ceza Mahkemesinin bağlantılılık sebebiyle benimsediği davada örgüt suçundan beraat kararı verilse bile, diğer tüm suçlar yönünden görevsizlik kararı vermeksizin, bir karar vermesi gereklidir.

Somut olayımızda da, 5271 sayılı CMK`nın 250. maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerince, bu madde kapsamında yargılama yapılan suç işlemek için örgüt kurmak suçundan beraat kararı verilmesine rağmen yağma, yağmaya teşebbüs, dolandırıcılık, tehdit, 6136 sayılı yasaya muhalefet suçlarından, yargılamaya devamla hüküm kurulabilmesi mümkün olmalıdır…”,

Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK`nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 08.10.2012 gün ve 16932-17154 sayı ile; ( 2 ) nolu bozma nedenine yönelik itiraz yerinde görülmüş, ( 1 ) nolu bozma nedenine yönelik itiraz yerinde görülmediğinden dosya Ceza Genel Kuruluna gönderilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : İtirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma suçları ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma suçlarında kamu davasına katılmanın mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

Sanık H. İ. B.`un lider, sanıklar A. Ö., K. T. ve H. D.`ın üyesi olduğu iddia edilen suç örgütünün gerçekleştirmiş olduğu 5 ayrı olay nedeniyle sanıklar hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, yağma, yağmaya teşebbüs, dolandırıcılık, tehdit ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından kamu davası açıldığı,

İddianameye göre;

Birinci olayda; katılan H. T.`ın sanıklar H. İ., A. ve K. tarafından yağmalandığı,

İkinci olayda; şikayetçi Ö. Ş.`in sanıklar H. İ., K. ve H. tarafından yağmalandığı.

Üçüncü olayda; katılan R. K.`ün sanıklar H. İ., K. ve H. tarafından dolandırıldığı,

Dördüncü olayda; mağdur A. G.`in sanıklar H. İ. ve H. tarafından dolandırıldığı,

Beşinci olayda; mağdur H. Ö.`in sanık H. İ. tarafından tehdit edildiği ve sanık H. İ.`in ruhsatsız silah taşıdığının iddia edildiği,

Yargılama sonucunda … Ağır Ceza Mahkemesince;

1- Sanıkların, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından beraatlarına,

2- Sanıklar H. İ. B., A. Ö. ve K. T.’un katılan H. T.’a yönelik yağma suçundan TCK’nun 149/1-c ve 62. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis,

3- Sanıklar H. İ. B. ve A. Ö.’nın şikayetçi Ö. Ş.’e yönelik yağmaya teşebbüs suçundan TCK’nun 149/1-c, 35/2 ve 62. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis,

4- Sanıklar H. İ. B., A. Ö. ve K. T.’un katılan R. K.’e yönelik dolandırıcılık suçundan TCK’nun 158/1-2 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 2.000 Lira adli para,

5- Sanık H. D.’ın şikayetçi A. G.’e yönelik dolandırıcılık suçundan TCK’nun 158/1-2 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 5.000 Lira adli para,

6- Sanık H. İ. B.’un 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan, aynı kanunun 13/1 ve TCK’nun 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 375 Lira adli para,

7- Sanık H. İ. B.’un şikayetçi H. Ö.’e yönelik tehdit suçundan TCK’nun 106/2-a ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

5237 sayılı TCK’nun “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesi;

“ ( 1 ) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

( 2 ) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

( 3 ) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.

( 4 ) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.

( 5 ) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.

( 6 ) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.

( 7 ) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir.

( 8 ) Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiştir.

Madde gerekçesinde; “Kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek ile, bu amaçla kurulmuş örgüte üye olmak, işlenmesi amaçlananlardan ayrı suçlar olarak tanımlanmıştır.

Örgüt kurmak, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından sadece bir araç niteliğindedir. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye sokmaktadır. Ayrıca belirtilmelidir ki, suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede bir kolaylık sağlamaktadır. Bu nedenlerle, işlenmesi amaçlan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller, ayrı suçlar olarak tanımlanmıştır.

Bu suç tanımı ile korunan hukukî değer, kamu güvenliği ve barışıdır. Kamu güvenliği ve barışının bozulması ise, bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyecektir. Bu nedenle söz konusu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasada güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmaktadır.

Suç işlemek için örgüt kurulması bir somut tehlike suçudur. Her ne kadar en az iki kişinin belli amaç etrafında suç işlemek üzere devamlı surette fiilen birleşmesi suretiyle örgüt meydana gelebilirse de; kurulan örgüt, güdülen amaç bakımından somut bir tehlike oluşturmayabilir. Bu nedenle, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması aranmalıdır. Bu bakımdan, örneğin sadece üç kişinin bir araya gelmesi, devletin ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik suçları işleme açısından somut bir tehlike taşımayabilir; buna karşılık, ekonomik çıkar sağlamaya yönelik suçlar açısından elverişli olabilir.

Bu suç, bir amaç suç niteliği taşımaktadır. Bu nedenle, söz konusu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Kişiler, suç işlemek amacıyla bir örgütlenme yapısı içinde bulunmalıdırlar. İşlenmesi amaçlanan suçların türü veya niteliği, sadece bu suç için öngörülmüş olan alt ve üst sınırlar arasında somut cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilir…” açıklamalarına yer verilmiştir.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasada güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir.

Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.

TCK`nun 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından sözedebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.

Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arzeden örgütün varlığı için suç işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.

Madde gerekçesi ve yapılan açıklamalar ışığında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçundan bahsedilebilmesi için;

a ) Üye sayısı en az üç veya daha fazla kişi olmalıdır.

b ) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.

c ) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi, işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması bazen mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suç veya suçlardan da cezalandırılacaktır.

d ) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belirli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.

e ) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin olarak yapılan açıklamalardan sonra 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun diğer suçlarla olan bağlantılarının incelenmesinde yarar bulunmaktadır.

Bu kapsamda; 5237 sayılı TCK`nun “Tehdit” başlıklı 106. maddesinin ikinci fıksasının “d” bendi;

“Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”,

“Ortak hüküm” başlıklı 119. maddesinin birinci fıkrasının “d” bendi;

“Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, İşlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır…”,

“Nitelikli hırsızlık” başlıklı 142. maddesinin 3. fıkrası;

“Suçun, sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, işlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde işlenmesi hâlinde, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, ceza yarı oranında artırılır ve onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur”,

“Nitelikli yağma” başlıklı 149. maddesinin birinci fıkrasının “f ” ve “g” bentleri

” ( 1 ) Yağma suçunun;

…f ) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

g ) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,

…İşlenmesi hâlinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”,

“Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti” başlıklı 188. maddesinin beşinci fıkrası;

” ( 5 ) Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır…”

“Fuhuş” başlıklı 227. maddesinin altıncı fıkrası;

“… ( 6 ) Bu suçların, suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır”,

“Dilencilik” başlıklı 229. maddesinin üçüncü fıkrası;

“… ( 3 ) Bu suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır”,

“Görevi yaptırmamak için direnme” başlıklı 265. maddesinin dördüncü fıkrası ise;

“… ( 4 ) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır…” şeklinde düzenlenmiştir.

Görüldüğü gibi, kanun koyucu tarafından ceza kanunda düzenlenen bazı suçların suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde, örgüte yarar sağlamak amacıyla veya örgütün korkutucu gücünden yararlanılmak suretiyle işlenmesi, işlenen suçlar bakımından nitelikli hal kabul edilmiş ve daha ağır yaptırımlara bağlamış, özel kanunlarda da benzer düzenlemelere yer verilmiştir.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için “mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu” kavramları ile “kamu davasına katılma” kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir.

5271 sayılı CMK’nun 237 maddesinin 1. fıkrasında; “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar…….şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir. Anılan düzenleme, 1412 sayılı CMUK’nun 365. maddesindeki, “suçtan zarar görenler, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilirler” hükmü ile paralellik arzetmekte olup, yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur eklenmiş, bu şekilde madde, öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.

Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tabi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen, “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu olan” kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.

Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.

Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes ( geniş anlamda mağdur ) olabilecektir. ( Mehmet Emin Artuk – Ahmet Gökcen – A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s.444; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, Ankara, 2010, s. 197 – 199; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, Ankara, 2012, s.105 – 107; Yaşar Osman – Gökcan Hasan Tahsin – Artuç Mustafa, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s.7702-7703 )

Suçtan zarar gören fert, ceza davası üzerinde, davaya müdahalenin dışındaki başka hususlarda da etkilidir. Bazı hallerde ferdin rızasının olmaması suçun bir unsurudur ( 5237 sayılı TCK`nun 99/1, 116/1 ve 141. maddeleri ) Bu gibi hallerde zarar gören rıza göstermiş ise, suçun unsurları gerçekleşmeyeceğinden, ceza davası söz konusu olamayacaktır. Bazı hallerde ise suçtan zarar görenin şikâyeti soruşturma ve dolayısıyla kovuşturma için şart koşulmuştur.

Kanunlarımızda bazen “mağdur” ( 5271 sayılı CMK`nun 12 ve 237, 5237 sayılı TCK`nun 86/2, 131 maddeleri ), bazen “suçtan zarar gören kişi” ( 5271 sayılı CMK`nun 237, 5237 sayılı TCK`nun 73. maddeleri ) denilen zarar gören ferde aktif veya pasif süje olarak haklar tanınır, ödevler verilirken, her hak ve ödevde kanun koyucunun farklı ölçü ile hareket etmesi mümkündür. Örneğin şikayet hakkı tayin edilirken başka, kamu davasına katılma hakkı tayin edilirken başka ölçü öngörülmüş olabilir. Dolayısıyla “suçtan zarar gören” terimi ihtiyaca göre yorumlanmalıdır. Örneğin; hâkimlerin objektifliğini en iyi biçimde sağlayabilmek amacı, hâkimin davaya bakamayacağı halleri düzenleyen CMK’nun 22. maddesinde geçen “suçtan kendisi zarar görmüşse” terimini en geniş biçimde yorumlanmayı gerektirir. ( Kunter-Yenisey-Nuhoğlu Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 16. Bası, s.361 )

Kamu davasına katılma ile ilgili olarak suçtan zarar gören kavramının kapsamı konusunda ise öğretide farklı görüşler vardır. Bir görüş, suçun maddi unsuru ile korunan hukuki çıkarı zedelenen kişiyi suçtan zarar gören olarak kabul etmektedir. Bu düşünceye göre, fiilin hareket kısmı hangi kişiye yönelmiş ve sonuçlar hangi kişi üzerinde doğmuş ise, o kişi suçtan zarar gören olur. Bu düşünce mutlak olarak alındığı takdirde, bazı fiillerdeki durumları açıklayamamaktadır. Örneğin adam öldürme fiilinde hareketin yöneldiği ve yaşama hakkına son verilen kişi, öldürülendir.

Bu alandaki bir başka görüş ise, fiil ile haklı çıkarı zedelenen kişiye zarar gören kişi niteliğini tanıyan görüştür. Bu görüş yanlıları, iddia edilen ve cezalandırılması istenen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin, o suçun koğuşturulması konusundaki isteğini, o suçun o kişide yarattığı tatmin edilme ihtiyacını esas almakta, suçun o kişi üzerinde yarattığı psikolojik etkiyi göz önünde tutmaktadır. Buna göre, sanığın suçlandığı fiil ile o suçtan etkilenen kişinin psikolojik durumu değerlendirilmekte, fiilin o kişinin haklı sayılabilecek bir çıkarını zedelediği belirlendiğinde ve o kişinin fiilinin yargılanmasında aktif ve etkin bir rol oynaması haklı görüldüğünde, bu kişiye suçtan zarar gören niteliği tanınmakta, aksi sonuca varıldığında suçtan zarar gören süjeliği reddedilmektedir.

Görüldüğü üzere, öğretide davaya müdahale ile ilgili olarak “suçtan zarar gören” kavramının sınırları saptanırken, kesinlik taşıyan bir ölçüte ulaşılamamış, ancak hakime yol gösterici nitelikte bazı ilkeler ortaya konulmuştur. O halde, bu sınırları belirlerken hakimin, “haklı çıkar” ve “cezalandırma konularındaki psikolojik durumu” iyi değerlendirmesi gerekmektedir. ( Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 12.Bası, s.211 vd. )

Çeşitli yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere hakim, bir olayda suçtan zarar göreni belirlerken, sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin ceza kovuşturması konusundaki isteğini göz önünde tutmak ve bu haklı görüldüğünde kişiye suçtan zarar görme niteliği tanımak durumundadır. ( Ceza Genel Kurulunun 29.6.1992 gün ve 176-201, 11.4.2000 gün ve 64-69, 15.07.2008 gün ve 95-195 sayılı kararları )

Görüldüğü gibi, gerek yargısal kararlarda gerekse öğretide, katılma için aranan ve hakimin değerlendirmesi gereken keyfiyet, “haklı çıkarın zedelenmesi” ve “cezalandırma konularındaki psikolojik durum”dur.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun bir tehlike suçu olması karşısında bu aşamada “tehlike suçları” üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır.

Tehlike suçları, icra edilen fiilin suçun konusu üzerinde bir zarar meydana getirme tehlikesinin kanun koyucu tarafından cezalandırıldığı suç tipidir. Kanun koyucu bazı hukuki değerleri daha etkin bir şekilde korumak amacıyla, bu değerleri ihlal eden davranış dolayısıyla failin cezalandırılabilmesi için herhangi bir zararın gerçekleşmesine gerek görmemiştir.

Tehlike suçları soyut ve somut tehlike suçları olarak ikiye ayrılmaktadır. Somut tehlike suçlarında gerçek bir zarar tehlikesinin meydana gelmiş olması gerekirken, soyut tehlike suçlarında hareketin yapılması yeterli olup, ayrıca somut bir tehlikenin gerçekten de meydana gelmiş olmasına gerek yoktur. Örneğin, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu somut tehlike suçu olarak düzenlenmiş iken, iftira ve yalan tanıklık suçları ise soyut tehlike suçlarıdır. ( Prof.Dr. İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. bası, s.206-208; Prof. Dr. Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2013, s. 151-152 )

Uygulama ve öğretide, suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt mensupları tarafından örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar nedeniyle zarar gören kişinin örgütün işlediği bu suçların mağduru olduğu, bu suçlar yönünden davaya katılmasının mümkün olduğu, tehlike suçu olan suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kurulmuş örgüte üye olma suçları yönünden ise kamu davasına katılmasının mümkün olmadığı genellikle kabul edilmekte ise de; Yargıtay bazı kararlarında somut olayı değerlendirmek suretiyle suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarından açılan kamu davalarına katılmanın mümkün olduğuna karar vermiştir. Nitekim Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 20.10.2008 gün ve 2309-11388; 06.12.2006 gün ve 3739-8981 sayılı kararları bu doğrultudadır.

Öte yandan suç işlemek amacıyla kurulan örgüt mensuplarınca işlenen yağma, tehdit, hırsızlık gibi suçlardan açılan davalara bu suçlardan doğrudan doğruya zarar görenlerin katılabilecekleri hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu suçların daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli halini oluşturan, “suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde”, “suç örgütünün yararına” veya “örgütün korkutucu gücünden yararlanmak suretiyle” işlenmesi durumunda, bu suçları işlediği iddia olunan kişi veya kişiler hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya örgüte üye olma suçlarından açılan davalara katılmayı kabul etmemek hak, adalet ve nesafet kurallarına aykırılık oluşturacaktır. Nitekim bu suçlardan kamu davasına katılmanın kabul edilmemesi halinde, örgütün işlediği suçlardan kamu davasına katılmalarına karar verilenlerce hükmün aleyhe temyiz edilmesine rağmen suçun nitelikli halini oluşturan suç örgütünün varlığının somut olaylarda bulunup bulunmadığı hususunun Özel Dairece değerlendirilmesinin ve suç örgütünün varlığının kabulünün gerektirdiği hallerde de katılma kararı verilen suçlar yönünden hükmün aleyhe bozulması suretiyle daha fazla ceza verilmesinin önüne geçilmiş olacaktır. Bu şekilde bir kabul halinde, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kurulmuş örgüte üye olma suçlarından kurulan hükümlerin inceleme dışı bırakılması suretiyle hukuken telafisi imkansız zararların da doğmasına neden olunacaktır.

Buna göre, gerek suç işlemek amacıyla kurulan suç örgütü mensuplarınca işlenen amaç suçlardan doğrudan doğruya zarar görenlerin, gerekse somut tehlike suçu olan suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme ve örgüte üye olma suçlarında suç örgütünün sahip olduğu organizasyon kabiliyeti, işlemeyi amaçladığı suçlar ve örgütün korkutuculuğu gözönüne alındığında sanıklara yüklenen ve cezalandırılmaları istenen fiille haklı çıkarı zedelenen kişinin ceza kovuşturmasına katılması konusundaki isteği dikkate alınmalı ve haklı görüldüklerinde zarar görenlerin davaya katılmalarına karar verilmelidir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Yerel mahkemece, mağdurlar H. T. ve R. K.`ün sanıkların işlemiş oldukları yağma ve dolandırıcılık suçlarından doğrudan doğruya zarar gördükleri kabul edilerek kamu davasına katılmalarına karar verilen somut olayda; mağdurların suç örgütünün organizasyon kabiliyeti, işlemeyi amaç edindikleri ve işledikleri suçlar ile örgütün korkutuculuğu nedeniyle sanıkların cezalandırılmaları istenen fiileri ile haklı çıkarlarının zedelendiği anlaşıldığından suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından da davaya katılmalarına karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Yargıtay 6. Ceza Dairesi kararının temyiz isteminin reddine ilişkin ( 1 ) nolu bendinin kaldırılmasına, Yargıtay 6. Ceza Dairesince ( 2 ) nolu bozma nedenine yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının yerinde olduğuna karar verilmesi nedeniyle katılanların temyizleri de gözetilmek suretiyle temyize konu olan tüm suçlar yönünden dosyanın incelenmek üzere Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Genel Kurul Üyesi; “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddi gerektiği” görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 08.10.2012 gün ve 16932-17154 sayılı kararının temyiz isteminin reddine ilişkin ( 1 ) nolu bendinin KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 08.10.2012 gün ve 16932-17154 sayılı kararının ( 2 ) nolu bozma nedenine yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan itirazının Özel Dairece yerinde olduğuna karar verilmiş olması nedeniyle temyize konu olan tüm suçlar yönünden dosyanın incelenmesi için Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.02.2013 günü yapılan müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 19.02.2013 günü yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi. 

Av. Barış ERDOĞAN
Avukatlık Büromuz Gaziantep ve çevre illerde faaliyet göstermekte olup ağırlıklı olarak Ağır Ceza Davaları, Uyuşturucu Madde Suçları, boşanma, tanıma, iş davaları, trafik kazalarından kaynaklı Maddi ve Manevi Tazminat, Tutukluluğa itiraz, Göç idaresi, Yabancı vatandaşların hukuki işlerinin takibini yapmaktadır.

Bir cevap yazın

Top
WhatsApp'dan Soru Sor